Kongreye Adanalıların ilgisi oldukça fazlaydı. Gençliğin ve kadınların katılımının yanı sıra CHP tam kadro kongreye katılım sağladı.
DEVA Partisi Yönetici ve Üyelerin dışında CHP Adana İl Başkanı Mehmet Çelebi ve İl Yönetim Kurulu üyeleri, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, Seyhan Belediye Başkanı Akif Kemal Akay, İmamoğlu Belediye Başkanı Kasım Karaköse, CHP Seyhan İlçe Başkanı Ahmet Dardağan, HDP Adana İl Eş Başkanları Mehmet Karakış ve Helin Kaya, Adana Baro Başkanı Av. Semih Gökayaz, bir çok siyasi partilerin temsilcilerin dışında muhtarlar, dernekler ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Divan oluşumunun ardından saygı duruşu gerçekleşti, İstiklal Marşı okundu.
Daha sonra İl Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından faaliyet raporları sunuldu.
Raporlardan sonra DEVA Partisi İl Başkanı Sadullah Kısacık kürsüye geldi. Kongreye katılımın yüksek olması karşısında duygulanan Kısacık’a Babacan’da kürsüye çıktığında takıldı.
Kısacık, kısa zamanda partinin 120 bin üyeye ulaştığında dikkat çekerek çalışmaların katlanarak ilerlediğini belirtti.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ise konuşmasında; “Öyle eksik-gedik değil, tam demokratik bir Türkiye hayaliyle yola çıktık” dedi.
Babacan’ın kongrede yaptığı konuşmayı olduğu gibi aktarıyoruz;
Deva Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Adana il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarımızın kıymetli temsilcileri,
Değerli muhtarlarımız,
Değerli teşkilat mensuplarımız, Sevgili Adanalı gönüldaşlarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın kıymetli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, birinci olağan Adana il kongremize hoş geldiniz diyorum. Ülkemizin yarınlarına damgasını vuracak olan Tarım Eylem Planımızı dünya aleme ilan ettiğimiz şehrimizdeyiz bugün. Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla bir arada yaşamın nadide simgelerinden birisindeyiz. Kelimenin tam anlamıyla bir zenginlik ve bereket kentindeyiz.
Sadece toprağıyla değil, insanıyla da ülkemizin gurur şehirlerinden birindeyiz.
Türkiye’nin kültürel tarihinde parlayan yıldızların evindeyiz.
Dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal, vatandaşlarımızın bin bir türlü derdine tercüman olan sanatçımız Müslüm Gürses gibi isimleri yetiştiren topraklardayız.
Çukurova’nın gözbebeği Adana’da, siz değerli yol arkadaşlarımın huzurunda, tüm Türkiye’yi muhabbetle selamlıyorum.
Bu ne büyük bir coşku, bu ne muhteşem bir birliktelik.
Adana’ya ne zaman gelsek, Adana’dan ne zaman geçsek bu coşkuyla enerji doluyoruz.
Sağ olun, var olun.
Değerli arkadaşlar;
Bizler, 9 Mart 2020 günü yola ne için çıktık, biliyor musunuz?
Düşünen, konuşan, tartışan, eleştiren, birbirini dinleyen bir Türkiye için yola çıktık.
Biz, ifade özgürlüğünü reddeden, fikirlerden korkan yönetim anlayışını reddediyoruz.
Bu nedenle, parti programımızın en başına hak ve özgürlükleri koyduk.
“Hakların, özgürlüklerin pazarlığı falan olmaz” dedik.
Öyle eksik-gedik değil, tam demokratik bir Türkiye hayaliyle yola çıktık.
Değerli yol arkadaşlarım, şimdi sizlere sormak istiyorum.
Tam demokrasi bayrağını, Adana’nın dağlarından ovalarına kadar her yere taşıyacak mısınız?
DEVA Partisi’nin damlalarını, Adana’nın ırmaklarıyla buluşturacak mısınız?
Adana’nın sokaklarında bu demokrasi hareketini büyütecek misiniz?
Evet, Adana hazır maşallah. Sağ olun, var olun.
Değerli arkadaşlar,
İktidardaki otoriter ortaklığın yaptığı çok kötü şeyler var.
Liste uzun tabii, ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Gençlerin hayallerini ellerinden alıyorlar.
Gençler, bu otoriter ortaklık tarafından sistematik bir şekilde dışlanıyor.
Gençler; harçlıklarıyla kitap alamıyor. Kitap fiyatları olmuş ateş pahası.
Gençler, arkadaşlarıyla bir kafede oturamıyor. Bir kahve içmek lüks olmuş.
Odalarından çıkamıyorlar, odalarından.
Bu ülkenin gençlerine reva görülen hayat standardı bu mu olmalı Allah aşkına?
Gençleri hayattan izole, işsiz, arkadaşsız, eşsiz-dostsuz, en fenası “umutsuz” bir biçimde, odalarına hapsetmek reva mı?
Ehil kadroların iş başında olduğu, kararların ortak akıl ve istişareyle alındığı yılları hatırlayın.
Gençler, yazın çalışıp kazandıkları yevmiyeleriyle son model oyun konsollarının sahibi olabiliyordu.
Gençler, biriktirdikleri harçlıklarla sırt çantalarını alıp yurt dışına çıkabiliyordu.
Mesleklerine yeni başlayan gençler, uygun kredilerle araba alabiliyordu.
Ülkemize hem demokraside hem ekonomide altın yıllarını yaşattığımız zamanlar böyleydi.
Peki bugün hangi noktadayız arkadaşlar?
Gençlerin, şöyle harçlıklarını biriktirip, iki ülke görmeye güçleri yetmiyor.
Bırakın başka ülkeyi, yaşadıkları şehri bile gezemez haldeler.
Oyun konsolu falan var ya, tamamen hayal.
Yeniden eski günlerdeki gibi atari ilanları çıktı. İnanılır gibi değil, kabul edilebilir değil.
Ekonomide, hukukta, adalette ülkeyi 70li 80li yıllara döndüren iktidar; çocukların gençlerin oyunlarında da 80 model araçları hayatımıza soktu.
Peki, arkadaşlar, bu kahredici tabloyu partili medyada görebiliyor muyuz?
Göremiyoruz çünkü partili medya, gençlerin yaşadığı yoklukla ilgilenmiyor.
Bir sağa bir sola çamur atmakla uğraştıkları için, vatana millete hayırlı tek bir iş yapmaya zamanları kalmıyor.
Bakın; partili medyada, adı pelikan mıdır, melikan mıdır nedir, bir kuş sürüsü geçenlerde bana sataşmaya kalkmış.
Niye?
Gençlik yıllarımda kendi imkanlarımla yurt dışına çıkmışım.
Bu kuş sürüleri ve onların akıl babaları, kamu kaynaklarını tepe tepe kullanmayı alışkanlık haline getirdikleri için şaşırdılar herhalde.
Değerli arkadaşlar,
Ben, dünyayı gezip görmüş olmaktan, görgü ve bilgimi artırmış olmaktan gurur duyarım.
Kendi imkanlarımla, dünyayı tanımaktan, yeni bilgiler öğrenmekten ne diye utanacakmışım?
Öyle kamu kaynaklarıyla, nereden geldiği bilinmeyen paralarla boğaz kenarından operasyon işleri yapanlar ve onlara bunu yaptıranlar anlayamaz tabii.
İşte bu sözüm ona “uçan kuş gazeteciliği” yapanlar ve onların patronları, bu ülkedeki her gencin yüksek kalitede bir hayatı hak ettiğini anlayamıyor.
Akıllarının ucundan bile geçiremezler. Bu bir vizyon, bakış, zihniyet meselesi.
Onlar, insanların gençliğini sömüren bu otoriter ortaklığın kapıkulu oldukları için, akılları beş karış havada.
Ne yaparlarsa yapsınlar. Bildikleri gibi yapsınlar.
Bizim alnımız açık, başımız dik.
Bugüne kadar ne bir hukuksuzluğa bulaştık ne de haram bir lokma yedik.
İşte bugün biz ne söylüyorsak, haklı olmanın verdiği özgüvenle söylüyoruz.
Ve diyoruz ki: hiçbir karalama kampanyası, bizi yolumuzdan caydıramaz.
Hiç kimsenin gücü, bu ülkenin gençlerine sunacağımız özgürlüğü ve zenginliği engellemeye yetmeyecek.
Değerli arkadaşlar,
Bizler siyaseti laf kalabalığı olarak gören insanlar değiliz.
Siyasetin asıl amacının sorunlara çözüm bulmak olduğunu biliyoruz.
Bu bilinçle de; daima gençlerin arkasında yürüyoruz.
Onlar önde, biz onların gerisinde ilerliyoruz.
Dert, tasa dolu gözler umut dolana kadar, gençlerin yüzüne kapanan kapılar açılana kadar arkalarındayız.
Torpili olmadığı için işsizliğe mahkûm edilen gençlere yaşatılan bu adaletsizliği sona erdireceğiz.
İktidara gelir gelmez, liyakatsızlığın maskesi haline gelen mülakat sistemini kaldıracağız. Çöpe atacağız çöpe.
Gençlerin kaliteli, nitelikli, dünya standartlarında eğitim alması için köklü bir eğitim reformu başlatacağız.
Gençleri kalıplara sokmaya çalışan dar zihniyeti de tarihin çöplüğüne göndereceğiz.
Gençleri, ailelerinden daha geride bir hayat yaşayacaklarını düşünmeye sürükleyen bu zorbalığa son vereceğiz.
Çünkü liseli, üniversiteli arkadaşlarım, bu ülkede adalet yok dediği müddetçe hiçbirimizin özgür olamayacağını biliyoruz.
Her bir gencimizin hakkı hukuku için, ötekileştirilmemesi için yürüyoruz.
Her birinin, hayatın her alanında fırsat eşitliğine sahip olması için çalışıyoruz.
Bakın arkadaşlar,
Batı’ya bakın. İlerleyen Asya’ya bakın: gençlerin önünde sınırsız bir hayal seti var.
Elin Batılısı, Asyalısı, bizim gençlerimizden daha zeki, daha kabiliyetli de, onun için mi daha iyi hayatlar yaşayabiliyorlar?
Hayır, oralarda gençlere sunulan imkanlar ve özgürlük ortamı daha fazla da ondan.
İşte biz, başta özgürlük olmak üzere, hukuktan eğitime, ekonomiden dijital politikalara, sağlıktan çevreye kadar tüm alanlarda çalışıyoruz.
Bugün gençler teknolojiye erişemiyorlar.
Biz tüm ülkeyi geniş kapasiteli fiber optik ağlara kavuşturacağız. Ucuz ve hızlı internet hizmeti sunacağız.
Teknoloji ürünlerini, bir lüks tüketim olarak görmüyoruz. Bu ürünlerdeki vergi yükünü gençler için azaltacağız.
Gasp edilmiş tüm özgürlükleri de teker teker iade edeceğiz.
Bugün gençlerin hayatları çalınıyor.
Biz önce özgürlüklerini iade edeceğiz.
Gençler, üniversite bitirseler de, bitirmeseler de iş bulamıyorlar.
Biz, istihdam imkanlarını arttıracağız.
Gençlere, hayallerini süsleyen iş imkanlarına erişme fırsatı sunacağız.
Bakın arkadaşlar,
Gençlerin umutsuzluğa sürüklenmesi Türkiye!nin bir numaralı beka sorunudur.
Hani dillerinden düşürmüyorlar ya her şeye “Beka beka”
Beka ne demek? Ayakta kalmak demek.
Gençlerin terk etmek istediği bir ülke ayakta kalabilir mi Allah aşkına?
Bugün gençler ne yazık ki çareyi ülkeden kaçmakta arıyor. Ülkeden kaçamayanlar da, ağır bir depresyon yaşıyor.
Bu nedenle bizler; Türkiye’yi, gençlerin yaşamak istediği bir ülke yapacağız.
Hem de sadece kendi gençlerimizin değil, başka ülkelerden gelen gençlerin de gelip bir süre eğitim almak istediği bir ülke olacağız.
Ama bugünkü gibi “Türkiye’nin parası pul olmuş. Şöyle ucuz bir tatil yapalım” demeyecekler.
Hayatlarının bir kısmını, yıldızlaşan bir Türkiye’de, kaliteli eğitim alarak geçirmek isteyecekler.
Biz bunları zamanında yaptık arkadaşlar.
Hatırlayın, Avrupa’dan Erasmus’la gelen gençler için Türkiye yükselen bir ülkeydi. Bunları gördük.
Ama emin olun daha iyisini yine bizler yapacağız. Hem de DEVA Partisi kadrolarıyla, ülkemizi layık olduğu seviyeye taşıyacağız.
Türkiye’yi daha da güçlü bir şekilde dünyanın cazibe merkezi haline getireceğiz.
Değerli arkadaşlar,
Bir noktanın altını çizmek istiyorum.
Dikkat ederseniz Türkiye’yi terk etmek isteyen gençlerin hayalinde hep Avrupa ülkeleri var.
Çünkü gençler daha iyi demokrasi, daha geniş özgürlükler ve daha yüksek refah seviyesi istiyor. Avrupa modelini de bu yüzden tercih ediyor.
Öyle Şangay Beşlisi’ymiş, şuymuş buymuş, gençlere hiçbir şey vaat etmiyor.
Ancak ülkeyi yönetenlere bakıyoruz, kafalarına esince Şangay demeye başlıyorlar.
Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştıracak ne varsa yapmaya çalışıyorlar.
Biliyorsunuz; geçen sene bir gece yarısı aldıkları hukuksuz bir kararla, öncüsü olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nden tek imzayla ayrıldılar.
Şimdi de ülkemizi, kuruluşundan beri içinde yer aldığı Avrupa Konseyinin yaptırım kararlarıyla karşı karşıya bıraktılar.
Niçin?
Sayın Erdoğan’ın keyfi yüzünden.
Almış yanına aynı zihniyetten iki ortak. Hukuku tanımadan, uluslararası sözleşmeleri umursamadan yürüyor.
Kendi vatandaşımızın haklarını ihlal ettiği yetmiyormuş gibi, bir de bu ihlal tespit edildiğinde, bağlı olduğumuz sözleşmeyi uygulamamakta inat ediyor.
Yahu, bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altında Türkiye’nin imzası var mı? Var.
“Biz bu sözleşmeye uyacağız” diye devlet taahhüttü verilmiş mi? Verilmiş.
Kuruluşundan bu yana, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan yargıçlar görev yapıyor mu? Yapıyor.
Rahmetli Özal’dan bu yana, vatandaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkı var mı?
Var.
Yetmedi; taraf olduğumuz uluslararası anlaşma ve sözleşmelerin iç hukukumuzu bağladığı, kendi anayasamızın hükmü değil mi? Hükmü.
Ve bütün bunlar, zamanında bizim kendi vatandaşlarımızın hakkını hukukunu korumak için yapılmış işler.
Bir gün gelir de, otoriter bir iktidar vatandaşlarımıza zulmetmeye başlarsa, insanların nefes alacağı bir kapı olsun diye atılmış adımlar bunlar.
Yazık… gerçekten çok yazık. Böyle bir devlet yönetimi olamaz.
Özü-sözü başka, hali-tavrı değişken… Hava durumu musunuz siz yahu?
Havayı bile öngörmek mümkün, ama Erdoğan’ı öngörmek mümkün değil.
Bir de ne diyor? “Avrupa, yerel mahkemelerimizin kararlarını tanımıyormuş.”
Yine en iyi bildiği işi yapıyor: meseleyi çarpıtıyor.
Şimdi ben buradan Sayın Erdoğan’a soruyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi onca yıldır bizim mahkemelerimize saygısızlık etmiyordu da şimdi mi ediyor?
Eğer Türkiye AİHM’e en çok şikayet edilen ülkeler listesinde başlardaysa, bunun sebebi de sizsiniz.
Yine kendisine soruyorum:
Madem öyle, siz, kendiniz, niçin zamanında tam 3 defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yaptınız?
Evet, bu ülkede, yargının bağımsız ve tarafsız çalışmadığında yargının nasıl vahim hatalar yaptığını, bir şiir okuduğunuz için hapse girdiğinizde de gördük.
Hatırlayın, o vesayet günlerinde size haksızlık yapıldığında, siz de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kapısını çaldınız. Hem de üç defa çaldınız.
Dönemin gazetelerine şöyle bir bakın arkadaşlar.
Ne yazıyor?
“Anayasa Mahkemesinin milletvekili olamayacağı kararı verdiği AK Parti Lideri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu” yazıyor.
Üstelik bu, kendisinin üçüncü başvurusu.
Sayın Erdoğan AİHM’e başvurunca sorun yok; ama başkası başvurduğunda var; öyle mi?
Bakın arkadaşlar burada mesele, AİHM veya Sayın Erdoğan falan değil.
84 milyonun hakkını, hukukunu ilgilendiren; ülkemizin uluslararası itibarını belirleyen bir konudan bahsediyoruz.
Türkiye’nin gençleri Avrupa’ya gitmek isterken, Avrupa’dan kopmak için âdeta gereken her şeyi yapan bir yönetim felaketinden bahsediyoruz.
Ama hiç şüpheniz olmasın.
Biz bu yanlış istikameti durduracağız.
Önce insan diyeceğiz. Kendi vatandaşlarımıza AİHM’de hakkını aramak zorunda bırakan bu otoriter yönetime son vereceğiz.
Türkiye’yi dünyada saygın, sözünün eri, güvenilir bir muhatap haline getireceğiz.
Ülkemizi Avrupa Birliği’ne tam üyelik rotasına sokacağız.
Ha, günün birinde üye oluruz-olmayız inanın hiç önemli değil. Alırlar-almazlar, biz isteriz-istemeyiz hiç önemli değil.
Önemli olan bu istikamettir.
Bu istikamete doğru ilerledikçe; vatandaşlarımız her alanda en yüksek standartlara kavuşacaktır.
Biz, Avrupa Birliği müktesebatına uyum için yol aldıkça, bundan 84 milyon istifade edecektir.
Bu kapsamda;
İlk olarak, Avrupa’yla bozulan siyasi diyalogumuzu mutlaka yeniden tesis edeceğiz.
Avrupa Birliği’yle Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilerek güncellenmesini sağlayacağız.
Avrupa Birliği’yle Türkiye arasında vize uygulamasının kalkması için gayret göstereceğiz.
Avrupa ülkelerinden ülkemize akacak doğrudan yatırımların artmasını sağlayacağız.
DEVA Partisi’nin rotası, Avrupa Birliği’ne tam üyelik kriterleridir.
Bu istikametle beraber, ülkemiz hem demokraside, hem hukukta, hem de ekonomide süper lige yükselecek.
Zor koşullar yaşandığında vatandaşına IBAN veren değil, tıpkı Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi vatandaşına doğrudan destek veren, sorumluluk sahibi bir yönetim olacağız.
Beştepe’nin etrafında kümelenen dar bir grubun kamu kaynaklarını kendi arasında paylaşmasına son vereceğiz.
Onun yerine, halkımızın yararı için, Avrupa Birliği’nde geçerli olan, 28 ülkenin uyguladığı, şeffaflığa dayalı kamu ihale mevzuatını Türkiye’de de uygulayacağız.
Evet arkadaşlar,
Şimdi Adana’ya sormak istiyorum.
Zenginleşen bir Türkiye için hazır mısınız?
Hukukun üstünlüğüne inanan bir yönetim için hazır mısınız?
Özgürlüklerin doyasıya yaşandığı tam demokratik bir ülke için hazır mısınız?
Siz hazırsanız biz de hazırız.
Değerli arkadaşlar, Bugün Çukurova’dayız.
Tarım Eylem Planımızı duyurduğumuz Adana’da, tarımın kalbindeyiz.
Çiftçimizin artan girdi fiyatları karşısında büyük zorluklar yaşadığını biliyoruz.
Öyle ki, ürettikçe zarar edeceğini düşünen çiftçimiz artık üretmekten vazgeçiyor.
Kendi üretimimiz azaldıkça, tarım ürünlerinin ithalatı artıyor, fiyatlar artıyor.
Gübrede, mazotta, tohumda, ilaçta, elektrikte yaşanan fahiş fiyat artışları, tüm Türkiye’ye kronik yüksek enflasyon olarak yansıyor.
Peki çiftçiye destek var mı? Rakamlara şöyle bir bakalım.
2022 bütçesinde, Erdoğan’ın açıkladığı tarım destekleri toplam 25 milyar lira idi. Hepsini alt alta yazın, toplayın, çarpın; 25 milyar lira.
Aynı bütçede faiz ödemesi ne kadar? 240 milyar lira arkadaşlar.
Biz bunu defalarca konuşunca, lütfettiler, dönüp tarım bütçesini 29 milyar yaptılar.
Bir 29 milyara bakın, bir de 240 milyarlık faiz bütçesine bakın.
Çiftçiye verdiği desteğin tam 8 katını faize ödeyen bir yönetim, ne çiftçiye fayda sağlar ne de faizleri düşürebilir.
Arkadaşlar, biliyorsunuz; biz seçimlerden sonraki ilk 90 günde ve ilk 360 gün içinde yapacaklarımızı adım adım taahhüt ediyoruz.
Bu konudaki ilkimizi de Adana’da, Tarım Eylem Planımızla gerçekleştirdik.
Çünkü biz “zamanı gelince bakarız” diyen bir parti değiliz. Atacağımız her adımı hesaplıyoruz, takvimlendiriyoruz ve açıklıyoruz.
İşte bu kapsamda,
Çiftçimize desteği arttıracağız. Destek miktarlarını ekim dikim döneminde açıklayacağız, destek ödemelerini de aynı yıl içinde yapacağız.
Çiftçimizin kredi borçlarını, 2 yıl ödemesiz olmak üzere sıfır faizle taksitlendireceğiz.
Ziraat Bankası’nı yeniden çiftçinin bankası yapacağız.
Çiftçimizin gübre maliyetinin tam yarısını biz karşılayacağız. Taahhüdünü verdik.
Gübre 100 liraysa 50’sini biz karşılayacağız.
Bir adım da sulamada atacağız. Çiftçimiz için ayrıcalıklı, düşük fiyattan bir elektrik tarifesi uygulayacağız.
Mevsimlik tarım işçilerinin konaklama, sağlık, umumi ve kişisel temizlik olmak üzere yaşam standartlarını iyileştireceğiz.
Tarım emekçilerinin çocukları eğitim ihtiyacını karşılasın diye gereken desteği sunacağız.
Biliyorsunuz, iklim değişikliği nedeniyle ekim ve hasat zamanları değişti; pamukla anılan bölgede artık ürün deseni farklılaşıyor.
Kuraklık büyük bir sorun.
Ülkemizdeki bütün sulama yatırımlarını alt alta yazın toplayın, bir Kanal İstanbul parası etmiyor.
İşte biz, iktidarımızın ilk 5 yılında Türkiye’deki tüm tarımsal sulama projelerini tamamlayacağız.
Toprağı suyla buluşturacağız.
Değerli arkadaşlar,
Adana denilince bizim aklımıza güneşli günler geliyor.
Güneş enerjisi potansiyeli yüksek olan Adana’da yenilenebilir enerji konusunda ciddi bir potansiyel var.
Sağlıklı ve sürdürülebilir toprak yönetimi oluşturarak, düşük verimli alanlarımızı olabildiğince güneş tarlaları ile değerlendireceğiz.
Yenilenebilir enerji alanında topyekûn bir atılım gerektiğine inanıyoruz.
Şu an ülkemizde lisanssızlarla birlikte 8 bin megavat olan güneş enerjisi santral kapasitesi iki katına çıkabilir.
Ama güneşe, güneş gözlükleriyle değil, rant gözlükleriyle bakanlar yüzünden bu olmuyor.
Adanalı sanayicimiz de yakından takip ediyor ki; birkaç yıl sonra, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında, Avrupa Birliği’ne ihraç edilen ürünler, üretiminde salınan karbon emisyonuna göre vergilendirilecek.
İşte bizler, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği atılımlarımız ile bu konuda da ihracatçılarımızın yanında olacağız.
Bu süreçte, ihracatımızın olumsuz etkilenmemesi için çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım,
Şimdi sizlere son olarak sormak istiyorum:
Atılım için hazır mısın Adana?
Tarımı ayağa kaldırmaya hazır mısın Adana?
Demokrasi için hazır mısın Adana?
Fabrikada işçinin, tarlada çiftçinin, caddede esnafın, kurumlarda memurun yüzünü güldürmeye hazır mısın Adana?
Güzel. Hep beraber hazırız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Adana‘nın DEVA’sı var.
Hepinize çok çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.
Deva Partisi Adana Yeni Asil Liste:
Aynur Aydın
Baran Şirin
Burak Elitaş
Burcu Nargile
Burhan Erdoğan
Casım Korkmaz
Dilek Yalçın
Duran Arman Gürışık
Elif Şeyma Tepeli
Emine Dostlar
Emrah Akbaşlı
Evin Yasavur
Ferit Şen
Filiz Karakuş
Gözde Karagöl
Halit Berkcan
Hasan Erdeve
İlker Gezerşen
Kenan Kemal Alptekin
M. Baha Karakaş
Mehmet Ali Önal
Mehmet Can Kuren
Mehmet Demir
Mesut Çetin
Metin Koçak
Mevlüt Tansel Ün
Mustafa Oğuz Yiğit
Oğuzcan Altınsoy
Ömer Faruk Talaş
Özdem Öncel
Ramazan Çimen
Rıdvan Taştimur
Selçuk Sami Özsoylu
Sibel Demirci
Suat Ekiz
Süleyman Topal
Şevket Göçer
Tamer Gizir
Taner Özünal
Veli Kırkız